Tanpınar ve 27 Mayıs İhtilali

Altı gün sonra 27 Mayıs. O gün takvim, 1960 ihtilalinin üzerinden 56 yıl geçtiğini gösterecek. 

Geçen sürede bu ihtilalin "millet iradesine vurulmuş darbe" mi, yoksa "milleti çökmekten kurtaran hayırlı bir müdahale" mi olduğu çok tartışıldı. Aynı bu hadise gibi, iyi mi yoksa kötü mü olduğuna, memleketi 300 senedir esir alan kültür savaşında hangi cephede kılıç salladığına bir türlü karar verilemeyen ediplerimizden Ahmet Hamdi Tanpınar, 1960 İhtilali ve "milletimizin on senedir yaşadığı facia..." diye tabir ettiği Demokrat Parti iktidarı hakkında pek çok yorum yapmıştır ki bunlardan 12 tanesini aşağıda naklediyorum:

"oy avcısı ve sade israf, sözde kalkınma ve hakikatte içten yıılma teşebbüsleri, şehirlerimizi ve manzaralarımızı altüst eden mantıksız, bilgisiz ağaç ve redah düşmanı imar çılgınlıkları..."

"Demokrat idaresinin tarihi, cürümden cürüme her an sürati ve kudredi artan bir cürümdür. Daha iktidarlarının başında Meclis reyini hiçe sayarak, hatta bir Meclis mevcudiyetini inkar ederek Anayasaya karşı irtikap ettikleri o affedilmez cürme çok rastlarız."

"Bütün bu karışık ve sefil ruh hali ve bilhassa çalma ve hükmetme hırsları Demokrat idareyi dünyanın en zalim, kör ve sağır cihazı haline getirdi. Son devirleri ise gerçekten kıstırılmış bir yaban domuzu sürüsünün savletleriyle geçti. Öyle ki ordu imdadımıza yetişmeseydi Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı."

"İyi niyetlerine hayran olduğumuz Başvekil ve Devlet Reisi General Cemal Gürsel'in sarih ve resmi beyanatı milletimizi bekleyen korkunç akıbetin en sarih delilleriyle hikayesidir."

"Fakat sabık sayınlar Harbiyeyi ve bütün gençliği imhayı düşündüler. Zaten hakikatte, yavaş yavaş renkten renge girerek, bütün bu on sene içinde yaptıkları ne idi? Tekbirli, tehlilli, kurbanlı kalabalıklar önünde ağızları köpüre köpüre verdikleri nutuklarla, fikir hayatımızın şeyni olan birkaç gazetede sahte peygamberlere, yalancı ahlakçılara yazdırdıkları yazılarla hazırladıkları şey bugünün münevver Türkiye'sini bir Ortaçağ memleketi yapmaktan başka bir şey miydi?"

"İktidarlarının daha ikinci senesinde, hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti'ni polis devleti haline getirmişlerdi. Biz ancak yabancı milletlere ait haberlerde gördüğümüz ve müphem şekilde bir fikir edindiğimiz polis idaresini, Demokrat hükûmet marifetiyle dosyalar ve siciller tetkik edilerek doldurulduğu zaman öğrendik. Bugün idare-i örfiye kumandanlığı bu şerirlerin ellerinden kurtardığı gençlere ait vesikaları neşrederse, medeni inzibatın kendisi olan, hayatımızı ve canımızı emniyet ettiğimiz bu çok eski ve zaruri müesseseyi, ekmek ve su gibi muhtaç olduğumuz bu yardımcıyı, Adnan Menderes, Namık Gedik hükûmetinin nasıl soysuzlaştırmaya çalıştığını tam şeklinde ve en acıklı hikayesinde öğreneceğiz. Bereket versin ki her yerde olduğu gibi bu işte de muvaffak olamadılar."

"Anayasa hırsızı meclislerini tanklar himayesinde açan, tükrük yağmuruna boğulmamak için 19 Mayıs bayramlarına helikopterlerle tepeden inme gidip gelen Celal Bayar idaresinin milletimizi kendi ahlaki seviyesine indirmek için elinden gelen hiçbir şeyi esirgemediğini çoktan biliyorduk."

"Hakikatte bu idare, bir devlet idaresi olmaktan çoktan çıkmıştı. O Ojiyas'ın ahırları idi. Ordumuz uyanıklığı ve iyi niyetiyle bu şenaatten, bu taaffünden milletimizi kurtardı. Vatanda esen sevinç havası beyhude değildir. Bu bayram, en güzel bayramlarımızdan biridir. Tarihimizde döviz devri diye anılacak şenî bir devir açan bu idareyi Atatürk'le başlayan Cumhuriyet tarihimiz kolay kolay içine alamayacaktır. Burada bütün kronolojiler iflas eder. Sâbık idare, ve bu taaffün, doğrudan doğruya Osmanlı tarihinin en kötü taraflarının nüksüdür."

"Neleri yıkmadılar ve ne ümitleri söndürmediler? Medeni lugatin hiçbir kelimesi yoktur ki bu bedbahtların elinde ve dilinde kalp akçe haline gelmiş olmasın. Filhakika bütün gayretlerini milletimize zulmü adalet, namussuzluğu keramet, dolandırıcılığı fazilet, mutlak cehaleti bilgi, katmerli istibdadı demokrasi gibi kabul ettirmeye çalıştılar."

"Birçok felaketlerimizin sebebi olan Abdülhamid bile en fazla "Maarifperver efendimiz" hitabından hoşlanırdı. Neticelerine pek tahammül edememekle beraber mektep açmayı sever, okur yazarın kendisini sevmesini isterdi. Celal Bayar-Adnan Menderes idaresi ise hemen hemen başından itibaren maarifi, okur yazarı, fikir hayatını, üniversiteyi adeta nişangah gibi almıştı. Milletimizi behemehal bulunduğu seviyede bırakmak, hatta bu seviyeyi biraz aşağıya düşürmek için adeta tabiat kanunlarıyla yarışa girdiler."

"Filhakika bizi eşya halinde görmek ve öyle kullanmak istiyorlardı. İnsanı susturmaya çalışmak, eşya haline getirmektir. Türk basınının bu on senelik macerası, milletimizi behemehal susturmak, altın buzağı gibi kendilerine taptırmak, inkılaplarımızın yerine irticaı konuşturmak isteyenlere karşı gelmek azmiyle gerçek bir destan oldu. Bu çürütme üstadları, para ile çürütemediklerini hapishane köşesinde çürütebilmek için adalet mekanizmasını karakuş kanunlarıyla adeta felce uğrattılar. Fakat ne hakimi korkutabildiler, ne matbuatı susturabildiler. Hak ve hürriyet fikirde, vicdanlarda sönmedi. Atatürk inkılaplarının tuttuğuna en büyük misali Türk münevverinin sivil ve asker, Türk halkının bu idareye gizli, açık mücadelesinde aramalıdır. Türk basını hapishaneleri doldurdukça, üniversitelerimiz karşılarına hürriyetin hakiki kaleleri gibi dikildi. Hiçbir isyan 27 Nisan'da başlayan gençliğin hareketi kadar güzel, temiz ve asil değildir. (...) Atatürk milli varlığın tehlikeye girdiği anda gençliğe hareket hürriyetini veren öğüdüyle bu sıçrayışı çok evvelden hazırlamıştı. Fikrin kapısı ve eşiği hürriyettir. Gençler bu kapıyı bize tekrar açtılar. Veyl bundan sonra bu kapıyı kapatmayı isteyeceklere..."

"Demokrat idare milli hayatı korkunun sisine boğmak istiyordu. Sonunda onun karanlığında, hem de suçüstü kendileri yakalandılar. Ah bu tenekeden kıral Macbeth'ler... Maceraları ve sonları birbirinin ne kadar aynı oldu. Hiçbir enstantane mahiyetlerini bu kadar belirtemezdi. Sâbık sayınların hemen hepsi, başlarında yüz milyonluk hırsız, sanki cibilliyetleri hakkında en ufak bir şüphe bırakmamak için bir elde tabanca, öbür elde döviz ve para çantası yakalandılar. Tarihin huzuruna ancak çift asaletleri ile resmen hırsız ve katil olarak çıkabilirlerdi. Kaçmak üzere iken ve suçüstü... Ağzı köpüklü Adnan Menderes, kin çıkını ve Anayasa hırsızı Celal Bayar, hepsi öldürmeye, yakıp yıkmaya ve servet ve sâmanlarıyla kaçmaya her an hazır yaşıyorlarmış. Hayır, biz ordumuza sadece tam yerinde ve zamanında bir kurtarmayı değil, bütün bu unutulmayacak manzaraları da medyunuz. İşi o kadar güzel idare ettiler ki en cahilimizin bile mahiyetleri hakkında şüphesi kalmadı. Bize bu kurtuluşu hazırlayan, istikbalimizi o kadar asaletle ve necabetle kefaletine alan orduya nasıl teşekkür etmeli? En iyisi kendi şerefli ve fedakar mesleklerinin bütün değerlerini toplayan kelime ile: Vazifenizi yaptınız, her zaman olduğu gibi bu sefer de vatan ve milleti, hem de tam zamanında kurtardınız! demektir. Bundan sonrasını sevinç gözyaşlarına bırakalım."

Tanpınar'ın bunun gibi pek çok yorumu zamanın basın-yayın mecralarında yayımlandı. Daha sonra 2002 yılında Yapı Kredi Yayınları Tanpınar'ın muhtelif yazı ve görüşlerini "Mücevherlerin Sırrı" isimli bir kitapta bir araya getirdi. 2000'li yıllarda Yapı Kredi Yayınları ve Dergah Yayınlarının mahkemelik olması ve bu yargı savaşını ikincisinin kazanmasının ardından Mücevherlerin Sırrı'nın basımı ve satışı durduruldu. Dergah Yayınları bugün Tanpınar'ın tüm kitaplarını güzel kapak ve muntazam mizanpajla basmakta fakat fahiş fiyatlarla satmaktadır. Bu kitaplar arasında yalnızca Mücevherlerin Sırrı yoktur. 




Comments

Popular Posts